Annem hep şunu söyler el alem ne der? Ben de her seferinde “ne derse desinler yahu “demekten bıktım. Annem bıkmadı. Peki, aramızda benim gibi olanlar var mı? Kendine göre mi yaşamalı insan, yoksa çevresine göre mi?

Tamam, anladık da, kim bu el alem? 

Acaba bu el alem toplumun gizli bir örgütü mü? Görmedik, duymadık, böyle bir dernek mi var? Sabahları garip elbiseler giyip toplanıyorlar mı yoksa gizli bir Telegram grubunda mı buluşuyorlar?

Hayır, hayır, sanırım yanlış anlamışım. El alem, insanların dertleriyle, sevinçleriyle ilgilenen, onların yaşamlarını bire bir takip eden, 7/24 canlı yayında olan bir grup değil. Ama yine de herkesin dilinde, herkesin aklında. 

Nasıl mı? İşte örnek:

"Aaa, onu giyme, oraya gitme!"

"El alem ne der?"

Yahu ben başkalarına göre mi yaşayacağım? Tamam, topluma saygım var, ama kendime de. Bırakında size göre değil de kendime göre yaşam hakkımı kullanayım. 

Ay kafam da deli sorular.

O zaman buyurun hikâyemize…  

"El alem ne der?" diye sormuş bir derviş hocaya. Hoca da sormuş: "El alem kim?" Tabii ki, dervişin beyni bir karış havada kalmış. Sonra biraz düşünmüş ve cevaplamış: "Herkes işte, insanlar falan."

Hoca gülümsemiş, "Peki el alemin insanları hangi yöne gidiyorsa peşlerinden mi gitmeliyiz? Belki de o yönde güzellik yoktur, belki de en güzel manzara tam karşı taraftadır?"

Derviş düşünmüş,

 "Haklısınız hocam. Ama yine de insanların ne dediği önemlidir, değil mi?"

Hoca başını sallamış,

 "Evet, belki ama unutma ki insanlar dediğini bugün yapar, yarın başka bir dediğini. İnsanlar rüzgâra benzer, her an yön değiştirebilirler."

Derviş biraz düşündükten sonra sormuş,

 "Peki, öyleyse ne yapmalı? El aleme sırtımızı mı dönmeli?"

Hoca cevap vermiş,

 "Sırtını dönmenin ne önemi var? Önemli olan senin hangi yöne baktığın. İster el alemin dediklerine kulak ver, ister tersine gidip kendi yönünü belirle. Ama unutma, en önemlisi içinin ne dediği."

Derviş biraz düşünmüş, sonra gülmüş: 

"Yani hocam, aslında 'el alem ne der' değil de 'içimiz ne der' meselesi mi bu?"

Hoca gülümsemiş, 

"Evet, doğru söylüyorsun. İşte mesele budur. İç alemin ne diyor, ne istiyor, neye inanıyorsa ona odaklanmalısın. El alemin dedikleri rüzgâr gibi geçer, ama iç aleminin sesi kalıcıdır."

Derviş düşünceli bir şekilde ayağa kalkmış, "Teşekkür ederim hocam. Artık el alemin dedikleri umurumda değil. Ben kendi iç alemimin yönlendirdiği yolda yürüyeceğim."

Hoca gülümsemiş ve başını sallamış, "İşte bu doğru yol. Unutma, hayat zaten komik bir oyundur. Kimi zaman gül, kimi zaman şaşır, ama her zaman kendi iç aleminin rehberliğinde ilerle."

Ve işte böylece derviş, el alemin ne dediğini umursamadan, iç aleminin rehberliğinde hayatını sürdürmüş. Hem gülmeyi ihmal etmemiş, hem de hayatın komik yönlerini görmeyi bilmiş. 

Burada ki derviş ben oluyorum, "el alem ne der" sorusu bir kenara atıp, kendi iç alemimim ne dediğiyle güzel bir hayat yaşamaya devam ediyorum.

Size de tavsiyem olsun “el alemi” değil kendinizi dinleyin. Her ne derlerse desinler, en önemlisi senin kendi ‘el alem ’in olmasıdır!

Sevgiyle kalın…