Bazen hayat, akıl almaz dönemeçlere saptırır bizi. İşte böyle bir dönemeçte, deliliğin sınırlarını zorlayan iki cesur ruh birbirine sımsıkı kenetlendi. Onların hikâyesi, akıl dışı bir aşkın derinliklerinde yeşeren nadir çiçekler gibiydi. 

Birbirlerinin deliliklerini anladılar, birbirlerinin gözlerinde kayboldular. Kimseye uymayan bu aşk ile kendi deli dünyalarını kurdular.

Bir zamanlar, şehrin kalabalık caddelerinde, akıl almaz bir aşk hikayesi yaşandı. Deliliğin en derin sularında yüzüp duran bir adam, tüm mantık sınırlarını aşarak deliliğin ta kendisi olan bir kadına âşık oldu. Kadında deli adama.

Bir gün, tesadüfün cilvesiyle kadın ve adam karşılaştı. Adam sıradanlığın klişelerinden sıyrılan, her adımında başka bir dünyanın kapısını aralayan bir deliydi. Kadın, düşlerini takip eden, gerçekliğiyle barışmış ve içindeki deliliği özgürce yaşamak isteyen bir kadındı.

DELİLİKLERİNİN RİTMİNDE DANS EDİYORLAR

İkilinin buluşmasıyla başlayan hikâye, adeta imkânsızlıklarla örülü bir dansa dönüştü. Onların aşkı, gülünçlüğün ve anlamsızlığın ötesine geçerek, gerçek aşkın ne olduğunu herkese gösteriyordu. Onlar, kendi dünyalarında, deliliklerinin ritminde dans ediyorlardı.

Kimi zaman adam, bir sokak lambasına aşkını haykırırken buluyordu kendini. Kimi zaman kadın, yağmur altında dans ederken.  Çevresindeki insanların şaşkınlık bakışlarını umursamıyorlardı. Onlar, her anlarını birlikte paylaşarak, dünyanın gürültüsünden uzaklaşıyorlardı.

Belki de aşkları, akıl sağlığı sınırlarını zorlayan bu iki insanın, gerçek aşkı bulduğu tek anlamlandırma biçimiydi. Onların aşkı, akıllara durgunluk veren, mantıkla açıklanamaz bir güzellikteydi. Sevgiden çok saygının varlığını kabul eden ruhları vardı. Her bir deli damarlarındaki aşkla çarparken, gerçek dünyanın sınırlarını aşıp, hayal dünyalarında kayboluyorlardı.

KENDİ GERÇEKÇİLİKLERİ

Adam ve kadın akıllıca yaşadıklarına inandıkları dünyalarında, aşklarını sürdürmeye devam ediyorlardı. Her anlarını birlikte kucaklayarak, deliliklerini kutluyorlardı. İkisi bir araya geldiğinde, ortaya renk cümbüşüyle dolu bir dünya çıkıyordu. Onların aşkı, toplumun beklentilerini ve normlarını bir kenara iterek, kendi gerçekliklerini yaratıyordu.

Belki de aşkın en saf hali, akıl dolu dünyaların buluştuğu andır. Onlar, deliliklerinin getirdiği özgürlükle birbirlerine tutundular. Hayatın tuhaflığına karşı birlikte güldüler, dans ettiler, gökyüzündeki şekilleri yorumladılar. Onların hikâyesi, sıradanlığın hüküm sürdüğü dünyada, deliliğin ve tutkunun izini sürmeye cesaret edenlere ilham kaynağı oldu.

Belki de “normal” dediğimiz şey, sadece birer gölgeden ibaretti. Bu deli aşk, asıl gerçekliği keşfetmenin cesur bir denemesiydi. Deliliğin ve aşkın, sınırları zorlayarak nasıl da güzellikler yaratabileceklerini yaşattılar herkese.

Belki de delilik, bazen en akıllıca seçim olabilir. Çünkü akıl almaz düşünceler ve cesur hayaller, sıradanlığın ötesine geçmek için gereklidir. 

Kim bilir, belki de biraz delilik, monotonluğu kırıp özgünlüğü yakalamak için gerekli olan sırrın anahtarıdır.

Sevgiyle kalın…