Tarihçiler ve eğitimciler daha kolay anlaşılması bakımından, altı asırdan fazla devam eden Osmanlı Devleti’nin tarihini dönemlere ayırmışlardır. Yazarına göre çeşitlilik gösteren bu tasniflerin en basiti, Tesis (Kuruluş), İ’tilâ (Yükselme), Tevakkuf (Duraklama) ve İnhitât (Gerileme) şeklinde olanıdır.

İstanbul’un fethine kadar olan Fatih dönemi de dâhil olmak üzere ilk altı padişahın devirleri (1299-1453) kuruluş, bu tarihten 1595’te tahta geçen 13. padişah III. Mehmed’e kadar olan dönem (1453-1595) yükselme dönemidir. 1595’ten yirminci padişah olan II. Süleyman’ın 1687’de tahta geçişine kadarki dönem duraklama (1595-1687), bu tarihten sonraki dönem ise gerileme devri olarak kabul edilir. Verdiğim bu tarihler, devletin yüzölçümü, askerî gücü veya malî durumu göz önüne alınarak yapılan değerlendirilmelere göre farklılık gösterebilmektedir.

GERİLEME DEVRİ

Osmanlı Devleti’nin gerileme dönemi için kilometre taşı olan Karlofça Antlaşması 26 Ocak 1699 tarihinde imzalandı ki devletin batıda büyük çapta toprak kaybettiği ilk antlaşma idi. Bundan sonraki dönemlerde devlet, kaybedilen toprakları geri alma ve mevcudu muhafaza etme siyasetini takip etti. Bu durum, dalgalı bir seyir izleyerek neredeyse iki asır sürdü.

Yıkımın gerçek başlangıcı olan II. Meşrutiyet, 23 Temmuz 1908’de, II. Abdülhamid Han’a baskıyla ilan ettirildi. Hemen akabinde, 5 Ekim 1908’de Bulgaristan Prensliği bağımsızlığını ilan etti. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu da Bosna-Hersek’i topraklarına kattığını bildirdi. 13 Nisan 1909’da 31 Mart Vakası patlak verdi. İstanbul kana bulandı. İttihatçılar iki hafta sonra padişahı tahttan indirerek yerine iki yaş küçük kardeşi Sultan Reşad’ı geçirdiler.

SEMBOLİK PADİŞAHLAR

Sultan Reşad, ihtiyar ve sessizdi. Ağabeylerinin akıbetine uğrayıp tahttan indirilmekten korktuğu için hiçbir zaman hakkıyla hükûmet edemedi. II. Abdülhamid Han’ın kansız, savaşsız ve huzur içinde geçen idaresinden sonra, İttihat ve Terakki Partisi elinde memleket, siyasî idamlar ve suikastlar ülkesi oldu. Peş peşe girilen harplerle imparatorluk hızlı bir çöküş sürecine girdi.

İtalya ile 1911-12 yıllarında yapılan savaş sonunda, Trablusgarp ile Bingazi yani Libya kaybedildi. Bu arada Rodos ve Oniki Ada İtalyanlarca işgal edildi ve bir daha geri alınamadı.

İttihatçıların yanlış siyaseti yüzünden bir araya gelen dört Balkan devletçiği karşısında koca imparatorluk, 1912-13’deki Balkan Harbi’nde bozguna uğradı. Artık Avrupa’daki topraklarımız tamamen kaybedilmişti. I. Dünya Savaşı’nda da mağlup devletler safında yer alındı. Daha 1914’de harbe girer girmez İngiltere, Afrika’daki topraklarımız Mısır ve Sudan’ı, ayrıca Kıbrıs’ı ilhak etti. 1918’de savaş bittiğinde, imparatorluğumuz başkenti dâhil işgal edildi. Şu anda Irak, Suriye, Lübnan, İsrail, Ürdün, Yemen ve Suudi Arabistan devletlerinin bulunduğu topraklar elimizden gitti.

Sultan Vahîdeddin, ağabeyi Sultan Reşad’ın vefatı üzerine 4 Temmuz 1918 günü padişah oldu. İstanbul işgal edildiğinde, tahta geçeli daha dört ay olmuştu. Dört yıllık saltanatının tamamı bu işgal altında geçti.

ANADOLU’DA ÜÇÜNCÜ DEVLETİMİZ

Saltanatın, Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 1 Kasım 1922 tarihinde kabul edilen 308 numaralı kararname ile kaldırılmasından sonra son Osmanlı padişahı, 17 Kasım günü vatanı terk etmek zorunda kaldı. Devlet bu tarihten, cumhuriyetin kurulduğu 29 Ekim 1923 tarihine kadar TBMM reisi Mustafa Kemal Paşa ve icra vekilleri heyetleri tarafından idare edildi.

Malazgirt Zaferi’nin ardından 1074’te kurulan Anadolu Selçuklu Devleti ve onun devamı olan Osmanlı İmparatorluğu’ndan sonra Anadolu topraklarındaki üçüncü devletimiz olan Türkiye Cumhuriyeti, geçen yıl ikinci asrına girdi. Bize düşen, kesintisiz olarak 950 yıldır başımız dik olarak yaşadığımız bu topraklarda, mevcut devletimizin güçlenmesi için çok ama çok çalışmaktır. Çocuklarımıza ve torunlarımıza bırakacağımız en değerli mirasın bu olduğu kanaatindeyim.