Her ne kadar haddinden fazla kalabalık olsa da İstanbul’da yaşamak bence bir ayrıcalık. 1975-1980 arası 5 sene yüksek tahsil için bulunduğum İstanbul’a 18 senelik bir ayrılıktan sonra 1998’de geri dönmüştüm.

Demek ki 65 yıllık ömrümün 31 senesi, dünyanın en tarihî şehirlerinden biri olan güzel İstanbul’umuzda geçmiş. Düşünüyorum da bir gün hayatımın son günlerini geçirmek üzere doğduğum kasabaya dönmeye karar versem, ayrılığına bir aydan fazla dayanamam. Bir tarihçi olarak İstanbul’un bünyesinde barındırdığı sayısız tarih ve kültür hazinelerine bir iki saat içinde ulaşabilir bir konumda olmak bir fani için çok büyük nimet.

Biz İstanbul âşıkları için bir güzellik de Kur’ân-ı kerîmde Sebe sûresi 15. âyetinde geçen “beldetün tayyibetün: güzel belde” ifadesindeki harflerin ebced hesabıyla toplamı, İstanbul’un fethedildiği hicrî 857 tarihine denk düşmesidir ki bunu ilk olarak büyük İslam âlimi Molla Câmî fark etmiştir.

Bu rüya şehirde sadece bir semtinden diğerine giderken bile mahalle, cadde ve sokaklarla otobüs, metrobüs, tramvay ve metro duraklarının buram buram tarih kokan isimleri, sizi bir anda asırlar öncesi zamanlara alıp götürür.

Böyle bir giriş yaptıktan sizleri bu yazımda, İstanbul’un Fatih ilçesinde, Fatih Camii’ne bir kilometre, Yavuz Sultan Selim Camii’ne 500 metre mesafede yer alan Kumrulu Mescid ile tanıştırmak istiyorum. Bu şirin mescid, Yavuz Selim Caddesi ile Müstakimzade Sokağı'nın kesiştiği yerde yer alıyor.

MİMAR ATİK SİNAN

Bu ilginç isimli mescid, Fatih Camii’nin ilk inşa edildiği zamanki mimarı Atik Sinan tarafından yaptırılmış. Mimarın kabri de bu mescidin haziresinde yer alıyor.

Fatih Camii, 1453’teki fetihten sonra İstanbul’da yaptırılan ilk büyük külliyenin merkezinde yer alan selâtîn camidir. Yapımına 1463 yılında başlanmış 1470 yılında tamamlanarak ibadete açılmıştır. Kıyamet-i sugrâ yani küçük kıyamet  denilen 1509’daki korkunç depremde, külliyedeki diğer yapılarla beraber cami de büyük hasar görmüştür. 1557 ve 1754 depremlerinde yeniden hasar gören cami onarılmışsa da 1766 depremine dayanamamış, büyük kubbesi tamamen çöktüğü gibi duvarları da onarılamayacak şekilde yıkılmıştır. Bugünkü cami Sultan III. Mustafa Han devrinde, aynı yerde ancak yeni bir plana göre 1767-1771 yılları arasında yeniden inşa edilmiştir.

Fatih Camii’nin ilk mimarı Atik Sinan’ın hayatı hakkında fazla bir malumat bulunmuyor. Tam adının Sinaneddin Yusuf bin Abdullah olduğunu ve İstanbul’un fethinden sonra saray mimarlığı görevine getirildiğini biliyoruz. XV. yüzyıl Osmanlı mimarisinin ve bilhassa Fatih dönemi mimari faaliyetlerinin başta gelen mimarıdır. Mezar taşındaki bilgilerden 27 Rebiyülevvel 876 yani 13 Eylül 1471 tarihinde vefat ettiği anlaşılmaktadır.

TUHAF DEDİKODULAR

Ölümüyle ilgili olarak Evliya Çelebi’nin seyahatnâmesinde yer verdiği abartılı ifadelerden kaynaklandığı anlaşılan tuhaf hikâyeler anlatılmaktadır. Fatih Camii’nin sütunlarını kısalttığı için Fatih Sultan Mehmed Han tarafından ellerinin kestirildiği, İstanbul kadısına vaki şikâyeti üzerine padişaha kısas yapılma kararı çıktığı, günlük belli bir maaş karşılığı bu hakkından vazgeçtiği, ancak Fatih’in daha sonra kendisini hapsettiği ve orada vefat ettiği anlatılsa da bunlar doğrulanmış gerçekler değildir.

II. Bayezid devri Osmanlı tarihçilerinden Ruhî Çelebi şu sıralar incelemekte olduğum eserinde, Mimar Atik Sinan’ın Fatih Camii’ni tamamladıktan sonra caminin iki tarafında yer alan 8 adet büyük medreseyi de pencere seviyelerine kadar getirdiğini, akabinde “vakıaya” uğradığını ve öldüğünü yazıyor. Bu ifadeden mimarın, alışılmışın dışında bir sıkıntıyla karşılaştığı ve bu sebeple öldüğü sonucu çıksa da ayrıntısını şu an için bilmiyoruz.

ÇANAKTAN SU İÇEN KUMRULAR

Mimar Atik Sinan Mescidi olarak da bilinen Kumrulu Mescid’in bu ismi, vaktiyle bitişiğindeki çeşmenin üzerindeki aynada bulunan iki kumru kabartmasına dayanmaktadır. Günümüzde bu çeşme mevcut olmayıp kabartmaların bulunduğu ayna taşı cami duvarında muhafaza edilmektedir. Taşın hizasına sonradan bir çeşme yapılmıştır.

Mimar Atik Sinan’ın günümüze ulaşan 1464 ve 1468 tarihli iki adet vakfiyesinden, ölümünden sonra mal varlığını yaptırdığı mescid, zâviye ve mektebe bağışladığı anlaşılmaktadır. Bu yapılardan zâviye ve mektep zamanla ortadan kalkmıştır.