Kıymetli okuyucularım, İslam’ın beş şartından biri ve çok mühim bir ibadet olduğu için bir ay boyunca oruç tuttuğumuz Ramazan’ın artık son günlerindeyiz.

Geçtiğimiz Cumayı Cumartesi’ye bağlayan gece, Ramazan’ın 27. gecesi yani Kadir Gecesi idi. Her Ramazan olduğu gibi oruç tutulan 1444. Ramazan ayının bu çok özel gecesini millet olarak yine coşkuyla kutladık ve camileri doldurduk.

Kadir Gecesi’ni bizzat Yüce Allah övmüştür. Kur’ân-ı kerîmdeki 114 sûreden biri olan Kadir suresi, özel olarak Kadir Gecesi hakkında indirilmiştir. Kadir Gecesi’nin Ramazan ayının kaçıncı gecesi olduğu bildirilmemiştir. Ancak İslam âlimlerinin bu hususta beyanları vardır. Ehl-i Sünnet’in mezhep imamlarından İmam-ı Şâfi’î Ramazan’ın on yedinci, İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe yirmi yedinci gecesi olması çok vaki olur dedi. Ülkemizde de asırlardan beri İmam-ı A’zam’ın işaretine uyularak Ramazan’ın 27. gününden önceki gece Kadir Gecesi olarak kutlanmaktadır.

ÇOK HÜZÜNLÜ BİR GÜN

Bu girişten sonra çoğu yazımızda yaptığımız gibi Osmanlı tarihimize dönelim ve bu defa gelin hep beraber 235 sene geriye giderek 1789 yılının Nisan ayına uzanalım.

O yıllarda Osmanlı Devleti hem Avusturya hem de Rusya ile savaş hâlindeydi. 21 Eylül 1788’de, Belgrad’ın kuzeydoğusunda ve 200 kilometre uzağında, bugün Romanya topraklarında yer alan Şebeş’te (Caransebes) Avusturya ordusu mağlup edilmiş, imparator II. Joseph kaçarak hayatını güçlükle kurtarmıştı. Sultan I. Abdülhamid Han bu parlak zaferden sonra “Gazi” ünvanını almıştı. Gel gör ki 3 ay kadar sonra daha Şebeş Zaferi’nin neşesini doyasıya yaşayamadan, bugün Ukrayna topraklarında yer alan ve Odesa’ya 100 kilometre mesafedeki Özi Kalesi’nden kötü haber gelmiş ve ülke ağır bir matem havasına bürünmüştü.

6 aydır 80 bin kişilik Rus ordusunun kuşatması altındaki Özi Kalesi, 17 Aralık 1788 günü düşmüş, Ruslar şehir ahalisini genç, ihtiyar demeden ve kadın, erkek ayırmadan kılıçtan geçirmişti. Bu muhasarada 20 binden fazla askeri telef olan Ruslar, kale düştükten sonra 3 gün ve 3 gece boyunca şehri yağmalamışlar, ayrıca büyük katliam yapmışlardı. Batı kaynaklarında bile vahşet olarak nitelendirilen bu katliamda, asker ve ahaliden 25 bin kişi şehit edilmişti.

PADİŞAH ÜZÜNTÜSÜNDEN FELÇ OLUYOR

27. Osmanlı padişahı I. Abdülhamid Han, daha 1787-1792 Osmanlı-Rus Harbi’nin başlamasından itibaren Özi Kalesi’nin düşman eline geçmemesi için çok gayret sarf etmişti. Ama sonunda Sadaret Kaymakamı Salih Paşa Özi’nin düştüğü haberini kendisine verince son derece üzülmüş ve kederinden vücudunun sağ tarafına nüzül isabet etmiş yani felç olmuştu. Kaymakam paşa “Padişahım, muharebelerde böyle hâller olmuştur. Evvelce de yine düşman eline geçmişti.” yolunda kendisini tesellî etmek istemişse de “Biliyorum. Ancak benim gücüme giden, devletimizin tekâsülüdür (ihmal). Yoksa mâlikü’l-mülk Allahü azîmü’ş-şândır. Özi, Hotin ve Kırım Ruslar elinden İslâm’a geçmeden Allah ruhumu kabzetmesin!” demişti.

15 yıldır tahtta bulunan padişah, artık meflûç vücudu ile ayakta duramıyor, bir yere gitmesi gerekse koltuklarına girilerek götürülüyordu. Receb ayının 12’si yaklaşmış, Çelebi Sultan Mehmed Han devrinden beri âdet olduğu üzere Surre Alayı’nın yola çıkma zamanı gelmişti. Padişahın mahremi zevat, o günlerde kendisini fazla rahatsız ve bitkin görmüşlerdi. Emr-i Hak vaki olur diye endişelenerek alayın mutad olan zamandan iki gün önce yola çıkması hususunu padişaha arz etmişler ve tasvibini almışlardı. Hasta yatağından kaldırılarak koltukla Kubbealtı’na getirilen padişah, Mekke-i mükerreme emîrine gidecek nâmeyi kendi eliyle Surre emînine teslim ederek Harem’e geri dönmüştü. O gece hastalığı artarak 11 Receb 1203 (7 Nisan 1789) günü sabaha karşı 64 yaşında vefat etmişti.